Sunday, March 17, 2013


8 Nisan 97.....benim gönlüm de sarhoş sanki; lakin şimdi düşünüyorum da kimdi o gönlümü sarhoş eden; hayal meyal bile yok kimse; içimdeki değerden başka bir kimse değilmiş sanki;
bu tarih; bu ay dedemi kaybetmişiz lakin ben üniversite sınavına hazırlanıyorum diye haberimin olmadığı bir ölümü biliyor sanki yüreğim yazıya başlarken....

İçim titriyor, yine yoksun,
Yağmur yağıyor, yine yoksun,
Güneş odamdan içeri sızıyor, yine sen yoksun, yer yarılıp gök haykırıyor, yine yoksun.

Garip bir gün…kulağımda çekirgelerin sesi yerini kuşların acı cıvıltılarına bırakıyor. Ve güneşin ilk ışınlarıyla içime bir ateş daha düşüyor…taki gün batıncaya kadar…
 
____________burdan sonra kendi içimde yaşadığım huzursuzluğa kılıf arar gibiyim sanki:

Üzüntüler girdabında dirençsiz vücudumu güçlükle ayağa kaldırıp zar zor iki adım atabiliyorum. Ağlamaktan şişkin gözlerim her köşede ümitsizce seni arıyor. Yokluğun öyle bir dert ki atsan atılmaz, satsan alan olmaz. Bir hiç olabileceğine inanç getiremiyor, hala yanlış insan olduğunu kabullenemiyordum. Penceremden birlikte yaptığımız bahçeye bakıyorum, çiçekler dahi açmamış yokluğundan, açanlar da boyun bükmüşler. Allah’ım, beynimden söküp atamıyorum seni; kapının önüne çıksam karşı çardakta sen varsın; sahile insem bağlı sandalda sen varsın; ufka baksam bulutlar arsında sen varsın; diyorum ya her yerde sensin.

Gündüzleri karanlığı bekliyorum belki kaybolursun diye nitekim karanlıkta da sensin.

Gururumu ayaklar altına seren bir insanı nasıl bu denli unutamıyorum, anlamıyorum. Hatırlar mısın? Sana “bir kristal kalpsin” demiştim; onu kırmak, kaybetmek en büyük, en acı, en zulüm verici bir hata olur sanırım.

Biliyor musun? Her telefon çaldığında sen ararsın sanırım. Tam ahizeyi elime aldığımda yine bütün dünyam yıkılır, çünkü yine sen yoksun.

18 Eylül 96/ 17:40 
 
.....Trabzon ve Karadeniz içiçe; evden yeni ayrılmış ve Beşikdüzü Öğretmen Lisesi yurduna gitmiş olduğum ilk günler olmalı; yatılı bir öğrencinin gözleri kimi arıyor olabilir o vakitte; memleket mi yıldızlar mı?
 

Gün batmış
Akşam serinliği çöküp
Yıldızlar çıktığında
Bu gözler yine seni arıyor.

Karanlık bastığında
Hüzün dolu odalarda
Görmeyen gözler
Güneşi bekliyor senin için.

Esen bir rüzgarda
Akan bir suda
Geçen bu hayatta
Kör gözler yine seni arıyor.

___________ burada ikiye bölmüşüm yazdıklarımız; ya yemek molasıydı ya arkadaşlarımızdan biri daha evden kopup gelmişti peygamber ocağı gibi yurdumuza;

Senin için ölürüm
Gözlerim kapansın
Yüreğim yansın
Yine de senin için ölürüm.

Acıyla kıvransam
Hasretinle yansam
Yokluğunda kahrolsam
Yine de senin için ölürüm.

Bir gün hayalini yaşasam
Seni ufukta görsem
Şafakta kaybetsem
Yine de senin için ölürüm.
4.04.1996 tarihinde Beşikdüzü Anadolu Öğretmen Lisesi'nde kaleme almış olduğum notlardan biri:
büyük ihtimalle yazma alışkanlığımı geliştirmek için kendi kendime kavramları tanımlamaya başlamışım.


                                        KARANLIK                                              

Karanlık; bir amanın dünyaya bakışıdır. Gözleri önündeki boşluktur. Gün batıp yıldızların, ayın belirdiği mavi gökyüzünün, kucakladığı şu evrene verdiği renktir. Bazen karamsarlığın simgesi, bazen ayrılık dolu günlerin. İçi hüzün dolu bir aşığın hayatıdır. Ama “umut”, “karanlıkta” bir “mumdur”.
It has been long time since I learned blogging in Limerick University-Ireland. I would like to activate it and share my own writings. wish you loved my sharings; they will be in Turkish now. maybe I could share them in English, as well. best regards,